Türkiye’nin son yüzelli yıllık tarihinin Sol cephesini ele alan bu eser, Jön Türklerle başlayan Batılılaşma meceramız I. Dünya Savaşından madden olduğu kadar, manen de yenilgimizin trajik ifadesidir. Cemil Meriç’in tabiriyle; “Dev’in kulağına fısıldanan –sen hasta adamsın” telkinlerine kendini inandıran yaşlı “Dev”, ardık “Dev” olmadığı inancıyla Batının öngördüğü her şeyi şifa kabûl edecektir. Daha sonra bu konuda “Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi”, “Az Gelişmişlik Sürecinde Türkiye” adıyla kalın kalın reçeteler yazdırılır.
Türk aydını Marksist sınıf tahlilini Marx’tan değil, Fransız Jean Jaures’ten öğrenir. Yenilmişliğin acısını kendi topraklarından ve kendi tarihinden kaçışta bulur. Kaçışta yani, yabancılaşmada. Belki de Türk sol tarihinin bugüne kadar yazılmayışının sırrı burada saklıdır.
Bu çalışma, başlangıcından bugüne kadar uzanan Türk Sol hareketinin önderlerinden, bölünmelere, fraksiyon çatışmalarından, ihanetlere, teslimiyetten, işbirliğine kadar uzanan uzun bir hareketin tarihini göz önüne sermektedir.
Son derece ilginç bilgiler ve belgeler içeren bu çalışma içinde Şefik Hüsnü Değmer’in Türkiye’yi ABD’ye şikâyetinden, ünlü armatörün kızı Sevim Tarı’nın emniyetteki ifşaatlarına, Mihri Belli’nin Yunan iç savaşına katılmasından, 12 Mart’ta CIA ile kurduğu ilişkiye, Halil Berktay ve arkadaşlarının İbrahim Kaypakkaya hakkında verdikleri ölüm kararından, Sovyet Rusya’ya sığınan pek çok TKP militanının Stalin tarafından idam edilmesinde Nazım Hikmet’in itiraflarına, kişisel ihtiraslar uğruna Hikmet Kıvılcımlı’ya atılan iftiralardan, Sovyetlerin dağılması ardından Avrupa Birliği ve ABD ile işbirliğine giren TKP’nin son kadrolarının “Turuncu Devrim”in önderliğine kadar uzanan çok uzun bir hikâye.
İşte bunun için diyorum ki; “Ne gülüyorsun, anlattığın senin hikâyen”.
Değerlendirmeler
Henüz değerlendirme yapılmadı.